Mehmed Şemseddin Hazretleri’nin Dîvançesi

Hâzâ dîvânu
Kutbü’l-ârifîn Gavsü’l-vâsılîn
eş-Şeyh es-Seyyid Muhammed Şemsî
el-Kādirî

Tâlib-i vahdet olup aşk içre kılalım vefâ
Aşk-ı âşık şevk-i mâşuk kalbe vere çün sefâ

Nesl-i pâk-i şâh Muhammed ibn-i Abdullah’durur
Şânına nâzildir “İnnallahe-stafâ”

Çünki Abdülmuttalib’den ırk-ı tâhir geldi ol
Nûra gark etti cihânı mü’minîn buldu şifâ

Hâşim Abdülmenaf’ın vasfedelim şerhini
Nûr-ı Ahad Ahmed oldu remzini bil ârifâ

Yâ Muhammed, şâh-ı kevneynsin yakînim budurur
Şekkedenler görmeye âlemde hiç rûz sefâ

Hem Kureyşîdir kabîle zât-ı pâkine nişân
Yûsuf-ı Ken’ân senin hüsnünden almıştı ziyâ

Hakkına “lev lâke lev lâk” nâzil oldu Bârî’den
Cümleden akdem yarattı rûh-i pâkini Hüdâ

Sen şefâat kânını kıldı şefîü’l-müznibîn
Adn-i adnân uçmağı ümmetine oldu atâ

Cânımı kılsam fedâ yoluna İsmâil gibi
Lüftedip bu kemteri kapundan etmegil cüdâ

Çün vücûdun halk olundu rahmeten-li’l-âlemîn
Âsiyim yüzüm karadır gelmişim men kapına

Cürmüme kıl sen şefâat ey şefîü’l-müznibîn
Bahr-i isyândan necâta ancak ümmîdim sana

Hamdülillah kim şerîatla müzeyyen olmuşam
Sıdk ihlâsiyle kıldım şer’ine men iktidâ

Hem tarîkat bâbı içre pîrim Abdülkādir’in
Yoluna girdim derûnum derdine buldum şifâ

Men erenler çâkerine açtı mürşid bir kapı
Girdim ol şehre hakîkat dediler ol dem bana

Sırr-ı âşnâ anda imiş çok gezip seyreyledim
Cümle etrâfın dolaştım yok nihâyet hiç ana

Ey hayf bana o şehre girmeseydim men eğer
Nâr-ı Nemrûd içre kalmıştı vücûdum cânıma

‘Nâr-ı Nemrûd’dan murâdım nefsim idi ol zaman
Kurtarıp yetişti bana şeyh seyyid Mustafâ

Nesl-i İbrâhim’den olduğuna şüphem yokdurur
Âhî çıkmaz hiç derûnumdan aceb n’oldu bana

Çünki ecdâd-ı resûlü nazm ile kıldın tamâm
Şemsîyâ şimdengerû yoktur sana havf ü recâ


Şın ile şerh eyledi veche-yi pâk-i Hüdâ
Yâdır Yûsuf cemâlin vasfederler dâimâ

Haberdâr olduğum esrârdurur ilm-i ledün
Selâmet yolu Hakk’a doğru gider dâimâ

Yanılma, bul sen ânı, bekle dâim eşiğin
Delâlet eyleyüp, bildire Hakk’ı, çün sana

Murâdım verdi bana himmetiyle işbu gün
Sefâsın bilmez ânın sürmeyen zevk sefâ

Tulû etti cemâli şûle verdi âleme
Fedâdır yoluna can Şeyh Seyyid Mustafâ

Yakînim buna erdi sendedir ilm-i ezel
Oldu doğruluğun Hakk yoluna rehnümâ

Hidâyet eyleyüp Hakk çün sana buldum vüsûl
Yazılmış hüsnün üzre çünki âyât-ı Hüdâ

Mısrâın evvel hurûfun cem edersen Şemsîyâ
Mahlası Âhî ve ismi Şeyh Seyyid Mustafâ


Mübtelâ-yı cîfe olma nefsine verme sefâ
Dinle sözün hakk resûlün ne buyurur Mustafâ

Çünki dünyâ cîfedir tâlibi hem kelpdir ânın
Tâlib olma cîfeye, gir yoluna kıl iktidâ

Mârifetim var deyüben gezme sakın serseri
Ârif isen Hakk’ı bil kim sana Hakk’dan feyz ola

“Men arefe” ders alırsan erişirsin Rabb’ine
Zîrâ nefsin bilmeyen Allah’a olmaz âşinâ

Bilmeğe mürşid gerekdir doğru gidesin yola
Kendisinden yol varanlar şöyle kaldı bir yana

Dîni dahî noksân olur mürşidi olmayanın
Şeytan olur şeyhi dedi ol Nebî-yi Kibriyâ

Şemsî’ye yâr olalı aşk-ı derûn-ı Âhî’nin
Bir dem Âhî’siz olursa, sat sen ânı bir pula


 

İsyân ile geldim sana
Afv eyle Sultân Mustafâ
Himmet kılıp rahm et bana
Afv eyle Sultân Mustafâ

Saçındaki nûr-ı Duhâ
Kirpiklerin Yâsin Tahâ
Geldi sana Hakk’dan şahâ
Yâ Hazret-i Şeyh Mustafâ

Ruhlarına yazmış kalem
Şol âyet: “mâ lem ya‘lem”
“İkra ve rabbüke’l-ekrem”
Yâ Hazret-i Şeyh Mustafâ

İrşâd olur vechin gören
Hakk’ı bulur sana eren
Tefsîr eder seni Kur’ân
Yâ Hazret-i Şeyh Mustafâ

Aşk iline oldum râhî
Rehber edindim sen şâhı
Sensin benim kalbim Âhî
Yâ Hazret-i Şeyh Mustafâ

Kalbindürür Hakk Kâbesi
Edâ ettim vakt-i hamsi
Kemterdürür derviş Şemsî
Yâ Hazret-i Şeyh Mustafâ


Dilâ vird-i zebânımdır Yezîd-i dûne lânet
Hezâr u sad hezâr sad hezâr mel’ûne lânet

Âna tâbî olan kelbe muîn olan habislere
Değil yek bâr, hezâr u sad hezârân gûne lânet

Âna lân etmeği câiz değil diyen edebsize
Değil mi lânete şâyeste? Ol mel’ûne lânet

Ne bilsin muhabbeti ve Murtezâ’nın kadrini ol iblis
Resûlun hürmetin farketmeyen mağbûne lânet

Hânedân-ı Mustafa’ya kul olagör Şemsîyâ
Buğz eden Âl-i Resûl’e hasm olan meşhûne lânet


Gedâdır geldi kapuna
Mürüvvet yâ Ebâ Sâlih
Durur dîvanda tapuna
Kerem kıl yâ Ebâ Sâlih

Bilirim cürmümü Şâh’ım
Ki sensin özge penâhım
Dilerim afv-i günâhım
Meded kıl yâ Ebâ Sâlih

Eğer bakmaz isen hâle
Ya bize kim meded kıla
Baş açıp girmişim yola
Kerem kıl yâ Ebâ Sâlih

Mürîdin kılsa bir kez âh
Erişirsin âna vallah
Yakînim bunadır billah
Meded kıl yâ Ebâ Sâlih

Benim isyânıma bakma
Günâhım başıma kakma
Mücrimim gözden bırakma
Mürüvvet yâ Ebâ Sâlih

Dilerim afv-i isyânım
Eğerçi arttı tuğyânım
Gedâdır Şemsî Sultan’ım
İnâyet yâ Ebâ Sâlih


Iztırâbı terk et ey dil Hakk’ı dâim eyle yâd
Sakınıp ihsân-ı abd-i âciz ile olma şâd
Erişip lütf-i Hüdâ bir gün olursun bermurâd
Geldi bir pîr-i Hüdâ bu beyti kıldı gûşe-i yâd
Bir kapıyı bend ederse bin kapı eyler küşâd
Hazret-i Allah, efendi, fâtihü’l-ebvâbdır

Kul eğer ihsânını kat’ eylese çekme elem
Ol dahî muhtâc-ı bâb-ı Zül-atâ vü Zül-ikrâm
Bağlanıp bâb-ı Hüdâ’ya koma dilde gam u hemm
Vird edin subh u mesâ bu beyti gel sen dembedem
Bir kapıyı bend ederse bin kapı eyler küşâd
Hazret-i Allah, efendi, fâtihü’l-ebvâbdır

“Fi’s-semâi rizkukum” nass-ı kerîm mev‘ûd iken
Gayb hazînesinde kısmet ettiği mevcûd iken
Cümle rızkın verici ol Ganî mâbûd iken
Kuluna muhtâc eder mi yaradan hoşnûd iken
Bir kapıyı bend ederse bin kapı eyler küşâd
Hazret-i Allah, efendi, fâtihü’l-ebvâbdır

Hâlık’ın ettiği kısmet bil tehallüf eylemez
Eylese vakti hulûl aslâ tevakkuf eylemez
Hakk’a teslîm-i vücûd eden teessüf eylemez
Öyle bir kân-ı keremdir vâdine hulf eylemez
Bir kapıyı bend ederse bin kapı eyler küşâd
Hazret-i Allah, efendi, fâtihü’l-ebvâbdır

Matbah-ı ihsânın açmış on sekiz bin âleme
Bezledip eltâf-ı hânın âleme ve Âdeme
Hem gınâ ile sehâvet bahşeden ol Hâtem’e
Her gedâ ve şâh ânın muhtâcıdır sen gam yeme
Bir kapıyı bend ederse bin kapı eyler küşâd
Hazret-i Allah, efendi, fâtihü’l-ebvâbdır

Zâhir û bâtın tecellî-yi Zât-ı Âlâ’dan gelir
Cümle ef’âl û şuûnun sırrı esmâdan gelir
Sanma kim erzâk-ı âlem şâh u dârâdan gelir
Herkesin rızkı hele “nahnu kasemnâ”dan gelir
Bir kapıyı bend ederse bin kapı eyler küşâd
Hazret-i Allah, efendi, fâtihü’l-ebvâbdır

Mevc-i deryâ gibidir esbâba sarfetsen şuûn
Biri mahv olur birisi derakeb eyler zuhûr
Aynı değil mahv olanın mislidir bulan nüşûr
“Turfetü’l-ayn” içre bak sen gör ne seyranlar olur
Bir kapıyı bend ederse bin kapı eyler küşâd
Hazret-i Allah, efendi, fâtihü’l-ebvâbdır

Rızk içün efkâra düşüp Şemsîyâ etme telâş
Çün mukadderden ziyâde olamaz etme savaş
Sây ile mümkün değildir hâsılı akl-ı meâş
Sen tevekkül ile bâb-ı Hakk’a teslîm eyle baş
Bir kapıyı bend ederse bin kapı eyler küşâd
Hazret-i Allah, efendi, fâtihü’l-ebvâbdır


Mürşidimi buldum uçup giderim
Ağ ile kâreyi seçip giderim
Dâr-ı fenâ mülkünden geçip giderim
Murâdım pîrime vâsıl olmaktır

Hamdülillah şeyhim bildirdi yolu
Hâriçten olanlar bilmez bu dili
Pîrim Abdülkādir îmanım Ali
Murâdım pîrime vâsıl olmaktır

Çünki şerîatle geldin dünyâye
Tarîkat bâbının düştün sevdâye
Hakîkatte tâlibdim ben de deryâye
Murâdım pîrime vâsıl olmaktır

Bir katre idim, cânâ, erdim bu bahre
Nice bin kerre geldim bu dehre
Gönül şehri ulu, girdim o şehre
Murâdım pîrime vâsıl olmaktır

Âhî ile hemdem olanlar güldü
İlm-i ledünü ârifler bildi
Derviş Şemsî senin kapına geldi
Murâdım pîrime vâsıl olmaktır


Şem’-i aşka fânûs olan bu tarîkin sırrıdır
Bâb-ı Hakk’a doğru varan bu tarîkin sırrıdır

Gulyabanda gezdim[?], cânâ, gāfil olup serseri
Beni dosta erdiren bu tarîkin sırrıdır

Cümle dilden söyleyen bu âlem içre dâimâ
Bir lisandan sâdır olur bu tarîkin sırrıdır

Sırrına vâkıf olalı düştüm ânın şevkine
Kıldığım her dem tefekkür bu tarîkin sırrıdır

Âhî gibi bir er bulup girdim men ol pîr yoluna
Şemsî sana olan himmet bu tarîkin sırrıdır


Erenlerin şâhı sultân-ı cihân
Kerem kıl bendene yâ Abdülkādir
Fedâdır yoluna başiyle hem cân
Himmet kıl bendene pîr Abdülkādir

Sensin dervişlere rahmet deryâsı
İkrâr verip gelse sana bir âsî
Kurtulur tamudan ânın yakası
İnâyet bendene şeyh Abdülkādir

Tarîğindir cümle tarîğin başı
İkrâr verenlerin pek âsandır işi
Tevhîd olur dâim ânın yoldaşı
Kerem kıl bendene yâ Abdülkādir

Hakk’ın tecellîsi sende ayândır
Vasfın eden âyet ile Kur’ândır
Seni inkâr eden mutlak şeytândır
Himmet kıl bendene pîr Abdülkādir

Şemsî doğru yürür pîrin yolunda
İsmini yâd eyle dâim dilinde
Dervişlik yolunu pek tut elinde
İnâyet bendene şeyh Abdülkādir


Tâlib-i Hakk olana lâzım olan rehberdir
Cân ile hizmet eden mürşidine rehberdir
Vâkıf-ı esrâr-ı Hüdâ, hem kâmil erdir
Derde devâ kılmakta pîr ü perverdir
Bu vechle Şeyh Mustafâ kâmil erdir

Etmede dâim tecellî Ayn-ı Zât
Zâta mir’ât düştü bunda bil sıfât
Vahdetin sırrın duyam dersen sana mir’ât
Derde devâ kılmakta pîr ü perverdir
Bu vechle Şeyh Mustafâ kâmil erdir

İsmine eylediler tesmiye Âhî
Göster aşk ehline doğru râhı
Söylemem vallah kelâmı efvâhı
Derde devâ kılmakta pîr ü perverdir
Bu vechle Şeyh Mustafâ kâmil erdir

Mazhar-ı lütf-i Hüdâ olayım dersen
Nefsine ârif olup Hakk’ı bileyim dersen
Canda genc-i nihânı bulayım dersen
Derde devâ kılmakta pîr ü perverdir
Bu vechle Şeyh Mustafâ kâmil erdir

Himmeti hâzır olup kıldı eser
Şâd edip kalbimizi komadı zerre keder
Şemsîyâ anlar isen gel berû doğru haber
Derde devâ kılmakta pîr ü perverdir
Bu vechle Şeyh Mustafâ kâmil erdir


Salın ey serv kadd-ı tûbâ gibi reftârı görsünler
Şeref ver şemse hüsnünle ki burc-ı nârı görsünler
Sehâb oldu siyeh zülfün gider inkârı görsünler
Tulû et ey kamer tal’at-ı güneş-ruhsârı görsünler
Bugün aşk ehli gelsinler cemâl-i yâri görsünler

Çıkar âhım feleklerden sanasın bir yanar külhan
Aceb mi külhan olursa senin aşkın ile gülşen
Ne mümkündür ki yol bula visâl arzusuna düşen
Nikâb-ı zülfünü ref’ et yüzünden ey meh-i rûşen
Ki âşıklar yüzünden berk uran envârı görsünler

Görenler vech-i hüsnünün kat’ eder destini dünyâdan
Ümid-i âhiret etmez geçer hem dâr-ı ukbâdan
Lebin âli seçilmez şehim gülgûn-ı sahbâdan
Numûne isteyenler şâhid mânâ-yı zîbâdan
Bakıp mir’ât-ı âlemde dahî dildârı görsünler

Hayâl-i aşkını cânâ bize dârü’l-emân etti
Ferâğ-ı genc-i uzlette işim gāyet yamân etti
Atıp müjgân tiğini vücûdumu nişân etti
Tabîbim, çeşm-i bîmârın vücûdum nâtüvân etti
Ne hâlettir meded şimdi dil-i bîmârı görsünler

N’olur ey Şemsîyâ cevr ü cefâ isterse âşıklar
Düşüp derdiyle hicrâna şifâ isterse âşıklar
Visâl-i yâr ile her dem sefâ isterse âşıklar
Lisân-ı dilrübâdan vefâ isterse âşıklar
Güzeller demez ibrâma hemân yalvarıgörsünler


Vech-i insân üzre çekti ol Hüdâ tuğrâ-yı hatt
Gösterip âsâr-ı hüsnün eyledi imlâ-yı hatt

Resmedip tesvîdini çekti beyaz üstüne hem
Kudretiyle hoşça tahrîr eylemiş rânâ-yı hatt

Bağ-ı vech-i âdemîde goncaveş mestûr eder
Nevbahâra erişince açtı bir zîbâ-yı hatt

Emr-i Bârî çün İzâmeddin Efendi’ye gelip
Açtı fermân-ı Hüdâ’yı okudu inşâ-yı hatt

İttibâ-yı emr-i Hakk’ı görücek Şemsî dedi
Bârekallah geldi hele cümleden âlâ-yı hatt


Gül gibi oldu küşâd
Esrâr-ı Abdülkādir’in
Verdi ahmerden nişân
Ezhâr-ı Abdülkādir’in

Fetheder dergâh-ı Hakk’a
Zikr-i Hayy’la dembedem
Kenz-i mahfî kapısın
Ezkâr-ı Abdülkādir’in

Halka-i zikr-i hüviyyet
Sırrın eyler âşkâr
Çarhveş devrânla
Etvâr-ı Abdülkādir’in

Maşrık mağribden etti
Pertev-i Şemsi tulû
Şeş cihâtı kapladı
Envâr-ı Abdülkādir’in


Aşka düştüm medhi ile
Sultan Abdülkādir’in
Hakk’ı buldum lütfu ile
Pîrim Abdülkādir’in

Hakk yolunda dürüşenler
Tarîkine erişenler
Aşkı ile buluşanlar
Sultan Abdülkādir’in

Yolunda kor can teni
Bilmez Hakk’dan gayrisini
Nesl-i pâkdır hem Hasenî
Pîrim Abdülkādir’in

Hem Hüseynî ibn-i Alî
Erenler sultânı velî
Hakk’a doğru gider yolu
Sultan Abdülkādir’in

Gāfil olma sen bu işte
Münkirlik etme savaşta
Nîşânıdır gülü başta
Pîrim Abdülkādir’in

Bildim pîrim hakdır yolun
Şemsî senin kemter kulun
Cümlenin üstünde elin
Sultan Abdülkādir’in


Deryâ-yı dil cûş eyledi
Dost derdine düştü gönül
Hakk şarâbın nûş eyledi
Dost derdine düştü gönül

Ahd aluben geldim bugün
Aşk bahrine daldım bugün
Mir’âtımı sildim bugün
Dost derdine düştü gönül

Bezm-i elest’ten geleli
Dedim anda “kālû belî”
Rehber tutup işbu yolu
Dost derdine düştü gönül

Şeyh Mustafâ dersin alup
Kādirînin yolun bulup
İkrâr verip elin alıp
Dost derdine düştü gönül

Şeyhimdürür mir’ât-ı Hakk
Şemsî alır andan sebak
Can gözün aç, can içre bak
Şeyh aşkına düştü gönül


Bezm-i uşşâk içre bugün nâre-i Yâ Hû derim
Düşmüşüm aşk âteşine yanuben Yâ Hû derim

Çün hakîkat bahri taştı, cûş eder, etmez karâr
Gâhî mevc urup men anda gâhî İllâ Hû derim

Kimseler vasfın eylemedi ol hakîkat şehrini
Vasfeden ol çeşm-i meste men dahî Âhî derim

Âteş-i aşk özge hâldir yandıragör cismini
Aşk oduna can verene dembedem Yâ Hû derim

Çün mukābil oldu Şemsî burc-ı Âhî’ye hemîn
Şûle verdi âleme dâim görüp Yâ Hû derim


Aşk meyinden mest olalı dilemez dil gayreti
Sun şarâb-ı aşkı bana sâki hûban bilmezem
Nûr-ı Âhî’dir bu nutkum anda gördüm nûr-ı Hakk
Doldu Şemsî gönlüne çün mâh-ı tâbân bilmezem


Mey-i aşkın demâdem rind uşşâğa helâl olsun
Şarâb-ı vuslat câmın içenlere zülâl olsun

Cemâlin şem‘idir pervâneveş devrettiren gönlüm
Efendim şem‘-i aşkınla yanan ten perr ü bâl olsun

Visâlin şevkidir gûyâ eden meydân-ı aşk içre
Senin zikrinde olmayan lisanlar cümle lâl olsun

Tecellî-yi cemâlinle bu vîrân kalbi mâmûr et
Görüp ânı dil-i zâhid hemîşe pürmelâl olsun

Firâkın savmını tuttuk geçirdik bunca eyyâmı
Visâlin iydî mâhını hele gördük helâl olsun

Hüdâyâ, zâtın esrârın atâ kıl, bu gönül dâim
Makām-ı aşkla sırr-ı Resûl-i Zülcelâl olsun

Kırıp emmâre-i cündü, kılıptır dili tathîr
Eden tevhîd kalp içre Habeş’li bir Bilâl olsun

Harîm-i Kâbe-yi vaslın tavâf etsem ayâ şâhım
Senin aşkınla ezkârın bana her dem gılâl olsun

Tulû etti hakîkat şemsi ey Şemsî vücûdunda
Nazarda bir ola âlem cemâl olsun celâl olsun


Çerâğ-ı kalbimi yandır naîm-i vuslata kandır
Dilim gafletten uyandır meded kıl yâ Resulallah

İşimdir dâimâ isyân hatâ vü zillet nisyân
Umarım lütf-i bîpâyân şefâat yâ Resulallah

Günâhıma nihâyet yok Hakk’a lâyık da tâat yok
Senin avfına gāyet yok inâyet yâ Resulallah

Beni reddetme bâbından cemâlin âfitâbından
Ümidimdir cenâbından meded kıl yâ Resulallah

Bu Şemsî kapına geldi sana sıdk ile kul oldu
İşim hemân sana kaldı şefâat yâ Resulallah


Âşığ-ı Sultân
Himmet-i merdân
Aşkına sûzân
Olayım ben de

Hakk’adır eli
Doğrudur yolu
Nişandır gülü
Alayım ben de

Tanrı’nın hası
Olmayım âsî
Kalbimden pası
Sileyim ben de

Varıp o deme
Olup hademe
Yüzüm kademe
Süreyim ben de

Şeyhimi bulup
Himmetin alıp
Ağlayuvarup
Güleyim ben de

Çekmedim derdin
Bilmedim kadrin
Bulursam sadrın
Olayım bende

Her ne ki fermân
Eylerse hemân
Kapında yeksân
Olayım ben de

Mustafâ Âhî
Bulsam o şâhı
Varıp Allah’ı
Göreyim ben de

Şemsî’ye himmet
Ulu meserret
Edersen rağbet
Geleyim ben de


Hakîkattir hurûf-ı sırr-ı ahfâdan ola zâhir
Elif kâfın mukaddemdir zamân âmil hecâ üzre

Hayâtı çün muhakkaktır velî eflâk-ı râbîde
Bu remz sırr-ı Îsâ’yı geçip âmil şebâ üzre

Elif lâmın geçer hükmü ere mimin heme dâle
Zamânı hôş ola yâre mekân hâmil sabâ üzre

Dahî bundan muahher lâm zuhûru vav ile yâde
Gelip sırr-ı saâdet tâlî fâil sebâ üzre

Cism nûru müessirden cihânı istiâb ede
Dikile şânına vâlâ himem-i Âl-i abâ üzre

Saâdet sehm talîde şeref Şemsî ricâlullah
Azîz ismin hitâmında ola kâmil kabâ üzre


Pervâne-i aşkım bugün şevk-i cemâlin nûruna
Yandır vücûdum aşkla şem‘-i rûhun envârına

Aşkla yoldaş olalı Mecnun gibi döner idim
Buldu gönül Leylâsını bilmem aceb bu zârı ne

Aşk aşk deyû inler idim şeş cihette ağlar idim
Aşk dükkânı canda imiş girdim ânın bâzârına

Aşk n’idüğün bilmez idim hiç lezzetin bulmaz idim
Tattı cânım aşk zevkini doymazam aşk sekrine

Aşk lezzetini bulmuşam men mest ü hayrân olmuşam
Aşk ile hayat bulmuşam şimdi bildim aşk sırrı ne

Bulunca Şemsî aşk tadın çekti nice dem firkatin
Almayınca şeyh himmetin bilmezdim aşkın kârı ne


Muhibb-i hânedân isen gönül mâh-ı Muharremde
Şehîd-i Kerbelâ ahvâlini yâd eyle bu demde

Tefekkür kıl Hüseynî-yi Kerbelâ’ya olunan zulmü
Akıt ırmağveş seyl-i sirişkin hâke beher demde

Hevâ-yı nefse yol verme kılarsan mâteme hürmet
Çalışgıl olmağa gavvâs bu bahre hayret-i gamda

Eğer bir katre âb ilkā edersen dîde-i cândan
Şefâat bahrine düşüp seni gark eyler ol yemde

Acebdir kim olursan da hezâr isyâna sen masdar
Seni tathîr eder vallah hemân ağla bu mâtemde

Bugün ol bir nefs-i mahzun Hüseynî-yi Kerbelâ içün
Sana mûnis olur ferdâ olursun zevk-i hürremde

Şefâat matlebin ise ceddinden ey Şemsî
Revâ görme gönül şâdânlığın mâh-ı Muharremde


Dîde-i Hakk-bînin aç seyreyle sun’-ı Kādir’i
Hâl diliyle cümle eşyâ olmuş Ân’ın zâkiri

Ger bu sırrdan almak isterse haber cân u dilin
Kıl ziyâret âstân-ı şeyh Abdülkādir’i

Halkabend olmuş gürûh-ı ehl-i aşk devrân eder
Gir bu meydân içre âşık Kādirî ol Kādirî

Pertev-i Şemsi ziyâsı şark u garba doldu çün
Şeş cihâtı kapladı envâr-ı sırr-ı Kādiri


Gel ey Şemsî haber al sen
Eğer tuttunsa dâmânı
Ümidin kesme yürü sen
Bulursun derde dermânı

Hulûs ile olan âşık
Yolunda merd olup sâdık
Olurlar himmete lâyık
Ne kadar olsa isyânı

Bu yolda gerçek olanlar
Ki hayrı şerri kor anlar
Rızâ-yı pîrdeki canlar
N’iderler kayd-ı isyânı

Rızâ-yı mürşid-i pîrân
Resûlullah ile Rahmân
Eder keşf-i cemâl her ân
Görürsün Hû deyüp ânı

Tutanlar evliyâ destin
Halâs eder olar postun
Alıp himmet görür dostun
“Fesemme vechehu” şânı

Tulû etse eğer şemsi
Kapar nûru ânın Şemsi
Ziyâ-yı vahdetin şemsi
Münevver kıldı çün cânı


Ey atâbahş-ı sehâvet ey mürüvvet mâdeni
Vey keremkân-ı inâyet cûd[?] ü himmet mahzeni

Kalb-i vîrânem imâret kıldın Allah eylesin
Cümle evlâd û etbâınla mâmûr u ganî

Destgîrân-ı zaîfân olduğun meşhûd-ı âm
Hân-ı eltâfın doyurdu sad hezâr merd ü zeni

Olmaz illâ böyle bir âlî himem cedd-i ânın
Pâk nezâd û nesl-i tâhir oldu Veysel Karânî

Nice mümkün vasfı ol zât-ı şerîfin Şemsî
Ömrün oldukça ferâmûş etme dilden sen ânı


Dil memleketinin vahdet şâhı ele geldi
Vuslat şebinin şûle-i mâhı ele geldi

Ders aldı bugün tıfl dilim ilm-i ledünden
Üstâd-ı ezel-i aşk-ı ilâhî ele geldi

Fethetti gönül kapısını kenz-i Hüdâ’ya
Şol sırr-ı ezel-i nâmütenâhî ele geldi

Mihrâba durup secde-i gayb etmezem aslâ
Reyü’l-emîn ol secde-penâhî ele geldi

Tevhîd milini âmâ gözüne darbla Şemsî
Perdelerini ref’ eyleyen Âhî ele geldi


Ey nefs-i bedkâr aldın ilimi[?]
Yağmaya verdin cümle vârımı
Lezzetin şevkine aldanıp kaldım
Cürm isyân ettim özge kârımı

Hîleler kurdun türlü[?] mekr ile
Yolumu urdun hezâr fikr ile
Geçmedi vaktim aslâ zikr ile
Unutturdun bana âh u zârımı

Dolabın çokdur akıllar ermez
Kurduğun tuzağı kimesne görmez
Ârif olan sana hiç aman vermez
Terkettirdin bana yârımı

Nefsime aldandım Hayy Zülcelâl
Celâlin perdesinde kaldım pürmelâl
Cemâlin bağına kıl beni visâl
Gülzâr[?] et hüsnün içre hârımı

Aşkı kılmazsan eğer yâr bana
Nefsle şehvettir bu efkâr bana
Meclis-i irfân olur hem ağyâr bana
Bilmez[?] oldum hele yârimi ağyârımı

Vakt-i seherlerde zikret o şâhı
Çıkarma gönülden hiç bir dem âhı
Şemsîyâ yok olup pek tut bu râhı
Miskinlere arzettim ben dîdârımı


Aşkla mest olmak dilersen ey âşığ-ı üftâde
Kâse-i Abdülkādir’den nûş eyle bâde
Oldu sana pîrinden inâyet ey Şemsî
İçtin mey-i aşkı gam görmeyesin dünyâde


Hüseynî Şâh-ı mazlûmçün tutan mü’min ana mâtem
Şehâdet hâlini candan tefekkür kılıp etse âh
Ve ger giryân olup aşk ile bir katre dökerse nem
Hüdâ azâd eder elbet cahîminden ânı vallah


Hüseynî-yi Kerbelâ’nın mâtemi, cânâ, dil-i mecrûhumu yaktı
Acebdir ki nice handân olur aşk ehli bu mâh-ı Muharremde
Şefâat kânının lütfuna mazhar olmak ise matlebin Şemsî
Bugün giryân olagör[?] âl için firâd[?] olasın şâd û hürremde


Bu dergeh Âstân-ı Şeyh İsmâil Rûmî’dir
Sipihr-i vahdetin huddâmı dergâhın nücûmîdir
Hakîkat şemsidir Sultan Abdülkādir Cîlî
Ziyâsı âlem-i imkâna ber vech-i umûmîdir


Bû-yi gülveş âleme neşr oldu sırr-ı Kādirî
Cân dimâğın kıl muattar şemm-i istîdâd ile
Gül demek şâyeste mühr-i Şeyh Abdülkādir’e
Şâh-i cism-i âdemi tezyîn eder irşâd ile


Cemâlin pertevi şem‘-i cihâna
Ziyâ verdi şeyhim Seyyid Mustafa
Şems-i vechin senin mâh-ı tâba
Şûle verdi şeyhim Seyyid Mustafa

Bahr-i vahdden can mürgü uçar
Arz u semâdan kat be kat geçer
Aşkın şarâbını kim senden içer
Dost’a gider şeyhim Seyyid Mustafa

Pîrin tecellîsi sende zâhirdir
Himmetin mürîde her dem nâsırdır
Abdülkādir dâim sana nâzırdır
Tarîkat kânısın Seyyid Mustafa

Zâhirin şerîat deryâsındadır
Bâtının hakîkat mâdenindedir
Mürîdin aşkın ile zindedir
Senden ister himmet şeyhim Mustafa

Tulû etti senin aşkın cânıma
Himmet edip bir nazar et Şemsî’ye
Cânım fedâ Âhî gibi bir ere
Pîre gitti şeyhim Seyyid Mustafa


Hüvallahü sırrını görüp cemâl-i yâri buldun mu


Nice bir serseri gezmen hevâ-yı nefse dil vermen
İçerden içeri sırrı gönülde haber aldın mı

Değildir berr ü bahr içre dahî yok şeş cihâtta ol
O bir vardır ki var içre gönül evine doldun mu

Nice dem çalışıp gezdin nice dem okuyup yazdın
Nice dem toz olup tozdun payânda gövde bildin mi

Değildir ol kitâb içre yâ okunan hitâb içre
Sana feth ola bâb içre gönül bâbında durdun mu

Senin perden yine sensin bu câsusluk neye lâzım
Aceb, ey Şemsî bîçâre, şu sen kendini bildin mi


Hakîkat şemsi cezb etti kamu zerrâtı zâtına
Bir oldu kâinât Şemsî bu birlik sana hâl olsun


Hakk’ı erden, eri Mü’min’den iste
Budur sözüm sana şikeste beste

Bu sayfa son olarak 20.05.2012 târihinde değiştirilmiştir.